Yukarıdaki sitemimiz bizi 1985 li yıllarda ziyaret ettiğimiz bizim Bergama dediğimiz batılıların ise Pergammon dedikleri Berlin' deki Pergammon Müze'sindeki Zeus sunağını (altar) hatırlatıyor.
Her ne kadar Prusya Kültür Mirası Vakfı Başkanı Parzinger'in 'Bergama Önünde Korsanlar' adlı makalesini yayımlayan Frankfurter Allgemeine Zeitung TC. Kültür Bakanlığı' nın dünya çapında birçok müzeye kültür varlıklarını geri göndermeleri yönünde yapılan çağrıda kullanılan tonun rahatsız edecek düzeyde olduğunu iddia etse de bizim bu makalede Bergama'nın nasıl talan edildiğine dair ortaya koymuş olduğumuz yaklaşım 'hırsızın ev sahibini bastırması' misali olarak bir daha konuyu gündeme taşımamıza neden olmuştur.
Berlin'deki müze ziyaretçi defterine 1985 yılında yazmış olduğumuz 'her antik eser bulunduğu yörede kalmalı veya sergilenmesi (anastylosis) eserin bulunduğu ortamdaki doğa kozmoloji etkileşimi gereğidir' anlamındaki spritüel-arkeoloji kavramının anlaşılamamasını sunağın hala Berlin' de olması nedeniyle anlayabilmiş değiliz. Spritüel arkeoloji yaklaşımını şöyle izah edebiliriz. Örneğin güneş ışığını belirli bir diklikle 'stoneheel' taşı üzerinden alarak ortasında bulunduğu 'bluestone' taşlarına düşürerek her bir köşesinde muhteşem geometrik poligonlar oluşturan Stonhenge' in 'sarsen' taşlarını İskoçya'dan sökün götürün ne ifade eder. Bu durumda bu taşlar İskoçya'nın her bir tarafına doğal olarak yayılmış 'megalitik' taş yığınına benzer bir yığından başka bir şey olmayacaktır.
Bu nedenle Arkeolojik eserlerin bulunduğu yerlerde onarılarak topluma sunulması olan anastylosis yöntemi, doğal olarak insanoğlunun geçmişine duyulan saygıdan kaynaklanan eskiyi günümüzde yaşayarak geleceğe aktarmak (projeksiyon) arkeologların en önemli davranış biçimi olması gerektiğine inanıyoruz.
Zeus sunağı , M.Ö 2. yüzyılda Pergammon Krallığını yöneten Attalos hanedanı tarafından yapılmış mermer bir dinsel anıttır. Yunan tanrılarının devler ile olan savaşını anlatır.
Almanların 1800 li yılların son çeyreğinde 'bizim neden bir kolonimiz yok' söylemi ile 3B (Berlin, Bosphorus, Baghdad) politikası gereği 'nach osten-doğuya' politikaları kapsamında açılım yaptıkları Mezopotamya politikaları hedefleri içinde yer alarak imtiyaz aldıkları demiryolu ruhsatlarının etrafındaki münhasır kullanım alanları üzerindeki yer altı ve yer üstü antik eserleri Türkiye'den kaçırma heveslerinin öncüsü olan Karl Humann, demiryolu işerinde çalışmak üzere Osmanlı Devleti'nde bulunan bir Arkeolog idi. Zamanın Alman İmparatorluğu tarafından demir yolu işleri ile ilgili olarak Osmanlı Devletinde görevlendirilmesi de Humann'ın arkeoloji vasfının dikkate alınarak Alman politikasının o yıllardaki antik eserler üzerindeki gizli hevesini ortaya koyuyor dersek fazla abartmış olmayız sanırım.
(Not: Buna benzer bir olay da yine 1991 yılında zamanın gazetelerine göre posta ile yurt dışına gönderilen koliler içindeki antik vazoların adres yanlışlığı ile geri dönmesi üzerine anlaşılmıştı. Avrupa'nın çeşitli kentlerine İstanbul'dan bir organize ile gönderilen 91 kolideki 150 Bin tarihi eserden , bazı kolilerin adreslerinin yanlış yazılmasından dolayı geri dönmesi ile içindeki eserlerden haberdar olunmuştu ve 4046 parça kurtarılabilmişti.)
İşte günümüzde sadece ana temellerinin bulunduğu İzmir' in Bergama ilçesindeki bu sunağın üst kısmını ve fresklerin bulunduğu duvarlar Alman Devleti'nden geriye istendiğinde Osmanlı Devleti'nin resmi izin belgesi Türkiye Cumhuriyeti' nin karşısına çıkarılıyor.
Sayfa Yorumları (0)
Yorum Bırakın