MÜZELERDE PLASTİK DÖKÜM ARKEOLOJİSİ
Plastik dökümlü replika (kopya) arkeoloji özentili eserler...
Her nerede bir anıt ya da esere benzer abide görsem elimi bazen yumruk bazen açarak dokunurum bu anıt eserlere...
Nedeni gayet basittir.
Sümerler öncesi ve sonrasında, hatta tarih öncesine kadar uzanan günümüze kalan on binlerce yıllık tarih öncesi Paleolitik Çağ dönemi olarak günümüzden tam 40.000 yıl öncesine kadar uzanan Venüs eserlerinde bile bir sanatkarın izinin günümüze kadar gelen ve görülebilen tanımlanabilen vasfının kimyasal plastik döküm heykellerde bulunmayan vasıfsızlığına şahit olmam nedeniyledir bu davranışım.
Göbeklitepe, Çatalhöyük, Çayönü, Hacılar ve nice arkeolojik alanlarda toprak esaslı olarak yapılan usta maharetine dayalı eserlerdeki ihtişamı aradığımız sanat eserleri ne kadar muhteşem değil mi? Alınteri, sanat anlayışı, toplumsal yaşam, sosyoloji, felsefe, matematik, kimya, hülasa bütün modern ilmi yaklaşımlar görülür bu binlerce yıllık eserlerde...
Bir gelenek olan kireçtaşı, bazalt, serpantin taşından yontuculuk şaheseri eserler 'duygusallıktan uzak' içi boş plastik ya da fiber nesnelere dönüşmüştür günümüzde. Bazen de asırlık taş ya da bağdadi mimari ile yapılmış binalara asılan plastik tabelalar gördüğünüz gibidir bu plastik sözüm ona arkeolojik eserler. Hele ki elinizle vurduğunuzda bir davuldan çıkan ses gibi derinden gelen sesi hissediyor olmanız en büyük ayıbıdır bu plastik ya da fiber eserlerin...
Tasvir ve vasıflandırdığı şahıs ya da öykülere saygı duymakla birlikte bu kimyasal plastik sanat eseri olduğu iddia edilen ve döküm haline getirip şehrin orasına burasına koyanlara, hatta içinde taştan arkeolojik eseler bulunan müzelerin bahçelerine plastiğe döküm yapılmış şeklinde arkasında binlerce yıllık mermer, kireçtaşı, bazalt, andezit gibi toprak temelli eserlerin bulunduğu bahçeye rengarenk keçimsi siluet koyanlar (resim) sanki müzenin içinde de bu materyal ile yapılmış eserlere rastlayacakmışsınız gibi ülkede taş, serpantin, bazalt, andezit, kireçtaşı yatakları bitmiş, sanatını icra edecek yontucular kalmamış gibi bir kalıptan çıkan fiber, polietilen kimyasallar bir marifet gibi sergilense de en iyisi hiç bunlara yaklaşmadan uzaktan bakmak en iyisi. O güzelim antik çağ yontucularına saygısızlık olarak tanımlayabileceğimiz ve arkeolojide eserin tanımlanması olan tipoloji bilimine de karşı olarak da tanımlanamaz bir sanat anlayışı değil mi bu plastikler?
Yontuculuk bir meslek olarak sanat görülürdü antik çağlarda, mimarlık tarihi, mimarların ceplerinden para harcayarak da eserin sahibine anıt hediye ettikleri yüzlerce arkeolojik eser ile doludur, Sanatçı mı kalmadı? Yoksa toprak materyali mi kalmadı? diye düşünürken 'artık sanat da kalmadı, sanatçı da' kararına varmışken Tunç Çağında (m.ö.3300-1200) döküm ile bir eser yapılacaksa bir alaşım olarak 'bronz' ya da diğer adıyla 'tunç' kullanan antik çağ ustalarının maharetlerine rağmen, eski çağlarda da 'plastik, fiber olsaydı eserler de plastik olurdu' diyecek kadar ironik yaklaşımlara rağmen nerede bir arkeolojik replika eser ya da bir anıt eser, ya da bir arkeolojik değeri bulunan tarihi bir binaya plastikten bir tabela asıldığında düşünürüm hep fiber mi, polietilenden mi? yapılmış bu beyhude replika eserler....
ARKEOTEKNO
Sayfa Yorumları (0)
Yorum Bırakın