YADA (YEŞİM) TAŞI ARKEOLOJİSİ VE TİMUS, BEYİN İLİŞKİSİ
S. Vedat Karaarslan Arkeolog- Y. Mühendis
İlk aletlerin yapıldığı hammadde kaynağı olarak bilinen taştan bir çekirdek elde edilerek yongalama yapılması ve alet olarak işlevselliğe kavuşturulması, daha sonra da bu aletin bırakılarak yeni bir alete geçilmesi olarak tanımlanan chaine operatoire, çekirdeğin yongalamaya hazırlanması ya da hazırlanmadan yongalamanın başlamasıdır. Bu yöntemi kullanarak alet üreten toplumların etnolojik yapısı ve ortaya koyduğu üretim zinciri ile üreticilerin bireysel davranışlarının kökleri tespit edilebilir. Orta Acheul evresinde, çekirdek kütleden koparılan ve uzun kenarları keskinleştirilerek kazıyıcı olarak kullanılan ilk yongalar ve kenarları kerkitli veya testere gibi dişli aletler sonuçta 'levallois' tekniğinin ortaya çıkışıyla taş sanayisi doruk noktasına ulaşmış...Taşın çekirdek kütlesinin (genellikle çakmaktaşı) yüzeyi özel olarak hazırlanır ve parça kesme doğrultusuna göre, istenen biçimde yongalar elde edilirken eş biçimli pek çok yonga veya delici uç elde etme olanağı veren teknik, gerçek anlamda seri üretimin başlangıcı olarak kabul edilir... Levallois tekniğinin ileri düzeyine ulaşan teknolojik gelişim insan zekâsının günümüzde ulaştığı teknolojik gelişimin ilkel dönemini tanımlarken adını Fransa'nın Centre- Val de Loire bölgesinde bulunan Levallois-Perret kentinden alır...
Taş endüstriyel olduğu kadar içinde barındırdığı moleküler yapısı gereği olarak insanın ruh haliyle de ilişkilidir...Bu ilişki çoğu kez kristalize olmuş taş moleküllerindeki titreşimlerin insan organları ile etkileşimi olarak ortaya çıkar...
Örneğin üzerine vurulup titreştiğinde beyine doğru kimyasal salgılama göndererek insanın mutlu olmasını sağlayan vücudun gizli savunma organı olarak nitelenen ve kekik çiçeğinin İngilizce kelime karşılığı 'thyme' ye benzerliğinden dolayı 'timus bezi' olarak bilinen ve göğüs ortasında bulunan organımız yaşlandıkça bağışıklık (immunity) sisteminin zayıflayarak daha fazla hastalığa maruz kalmasının nedeni olarak doğumda 15 gram , ergenlikte 35 grama kadar büyümesine rağmen 60 yaş ve sonrasında giderek küçülerek yok olur...Vücudun en önemli kontrol mekanizması olan endokrin sistemi içinde bulunan Timus bezi gülerken, el ile göğüse vurarak ya da dilin üst damağa vurulması ile aktive olurken timüs bezi antik çağlardan bu yana yada taşı (yeşim), ile uyarılarak beyine mutluluk hormonu salgılanmasına neden olan taşın Çin'in neden 'milli taşı' olduğunun cTaşları üstün kılan kristalize yapıları 4C olarak bilinen Cut, Color, Clarity ve Caratözellikleri değerli kılarken evrenin oluşumunda en erken saatlerde oluşan atomik yapılarının çok kararlı ve düzenli olmalarından dolayı çevresel frekanslara (titreşimlere) duyarlılıkları çok yüksek olarak iç yapılarına giren düzensiz titreşimleri düzeltir ve uyumlu enerji haline dönüştürerek dışarıya sinyal verirler...Bütün bunlarla birlikte kristaller kararlı frekanslar üretmesi dolayısıyla elektronikte önceleri elektronik saat palsları (pulse, darbe) kristaller ile üretilirdi... Ancak kristallerin sıcaklık, gürültü...vs gibi birçok faktöre bağlı olabilecek kararsızlığı doğru entropik olarak değişim göstermeleri ile saat darbeleri atomik seviyede üretilmeye başlanmış...Örneğin sadece üç milyon yılda sadece 1 saniyelik bir titreşim kaymasına sahip teknoloji olarak atomik saatlerin öncüsü 1995 yılında İngiltere'de Ulusal Fizik Laboratuvarı'nda Sezyum-137izotopunun zehir olmasına karşın Sezyum-133 atomunun rezonansının ölçümü ile yapılmıştı...
Elektronikte atomik yapıya karşın silikon kristallerin hala mobil telefon ya da bilgisayarlarda saat/pals üretimi için kullanılmasının nedeni maliyetlerinin daha düşük olmasından kaynaklanır...Roşel tuzu ve turmolinden oluşan kuartz kristalleri elektronikte osilatör olarak devre topolojisi içinde hangi aşamada ve miktarda sinüs, kompleks dalga, üçgen dalga, kare dalga gibi sinyaller gerekiyorsa elektronik sistemler için osilasyonlar yoluyla sinyal üretilmesini sağlamak olurken, osilasyonlar (titreşimler) bir geri besleme şeklinde elektronik devrenin çıkışından alınarak girişine uygulanır ve tekrar, tekrar kullanılır ve bu devreler elektronikte feedback devre olarak adlandırılır...Basınç altında tutulan piezoelektrik kristaller ile elektrik üretilmesi ise piezosensörlerin akıllı telefon veya resimde görüldüğü üzere ayakkkabı tabanlarına yerleştirilerek yürürken en azından üzerimizde taşıdığımız cihazlar için sürekli elektrik üretimini sağlamak gibi günümüzdeki birçok uygulamanın yapılmasına yol açmış... [1]
Elektronikte olduğu gibi her türlü osilasyon (titreşim) üretebilen taşlar, farklı renklerde olarak örneğin en baskın rengi yeşil olan yeşim taşının rengi insan gözünün yanda grafikte de görüleceği üzere en iyi algılama hassasiyetine sahip olduğu bir renk olarak ortaya çıkar... Bu durum yeşil doğa ve insan gözünün uyumu olarak da gayet anlaşılabilir bir husustur... Farklı renklerde olabileceği gibi yeşil renk yeşim (jade) taşı ile özdeşleşmiş ve toprak, yeşil renk ile örtüsü nedeniyle, hava ile yağmur nedeniyle birbirleriyle ilişkili kelimeler üretmiştir...
Sümerce'de yeşilin karşılığı olan 'sig' aynı dilde yağmur anlamında 'şeg' (şeg okunur) olarak karşımıza çıkar...Her iki kelime köken olarak yağmurun yeşilliği ortaya çıkarmasındaki fonksiyonel ilişkisinde olduğu gibi Türkçe'de de 'yeşil' sözcüğü 'yaşıl' dan yani yağmurun oluşturduğu 'yaş' tan diğer bir deyişle 'yaşarmak, yeşermek' ten gelir...Su ile yeşermek ilişkisinin en bariz örneği olan ve m.ö. 3000 lerde Çin'de 'yu' olarak adlandırılan yeşim taşının İngilizce 'jade' olarak yazılışı ve okunuşu kelimenin etimolojisinin sözlüklerde 'unknown origin' olarak yazılmasına karşın ve İspanyol kaşiflerin Orta Amerika yerlilerini, yeşim taşları yan yana tutarak, hastalıkları iyileştirebileceğine inandıkları için 'Piedra de Ijada' İspanyol deyişiyle 'yan ağrı taş' anlamına gelen kelimeden üretildiği yazılsa da Türk mitolojisinde yeşil-yağmur ilişkisi dolayısıyla yağmur yağdıran taş olarak bilinen 'yada' taşı yeşim taşının önceki adı olarak aynı kökten gelir...Kimyasal formülü NaAlSi2O6 olan yada (yeşim) taşı, insanlık tarihi boyunca toprak ve hava ilişkili olarak yağmurun toprak ile buluşması olarak algılandığı gayet açık...Yeşim taşının bir diğer çeşidi olan 'nefrit' ise Grekçe 'böbrek' anlamına gelir ki bu da antik çağlardan bu yana yeşim taşının böbrekleri temizleyebilen özellikte bir taş olduğuna inanılmasından gelir...
Elektronikte titreşim üretilmesi olarak kullanılan bu kristallerin titreşim yapması litoloji bilimine göreyandaki tabloda görüleceği üzere insan organları ile bu özelliklerinden dolayı etkileşimde bulunması kristalize yapısı ve renklerine göre akik, amber (kehribar), ametist, kalsedon, elmas, safir...gibi taşları üzerinde taşıyan insanların bu taşların ürettikleri farklı frekanslardan etkileniyor olmalarını biliyor olmaları gerekir... Bu şekilde antik çağlarda toz haline getirilerek eski Mısır'da göz boyası olarak kullanılan lapis lazuli nin m.ö.1333 yılında hükümdarlık yapmaya başlayan Mısır firavunu 'Tutankamun' un mezarında yarı değerli taşlarla süslü som altın maskının bulunduğu mezar hazinesi içinde gökyüzü ile ilişkili olduğu düşünülerek konulan en fazla bulunan taş olması, kırmızı lal taşının (480-405 THertz) adrenalin bezini etkilemesi, mor ametist taş renginin (790-680 Thertz) ise beyin epifizini etkilemesinin bilimsel gerekçeleri ortaya konulabilir... [2]
Yeşim taşının 'yeşil' özelliği gözün göreceli duyarlılığı (relative sensitivity) en iyi algılanan renk olduğu gibi timus bezini etkileyerek beyine kimyasal salgılama yapabileceği, fiziki ortamlarda doğal çevre yeşilliği ile de insanın uyumlu olmasının bir tezahürü olarak düşünüldüğünde göğsün hemen ortasında bulunan kalbin komşusu vücuda bağışıklık sağlayan t-lenfositlerin olgunlaşmasını sağlayan [3] timus bezinin yaş ilerledikçe yok olan bir organ olarak yeşim taşının renk frekansı olan 600-530 THz civarında bir frekans ile uyarılması ile bu titreşimlerin kalpteki kan ile paylaşılarak beyine kadar gidebilecek bir spritüel dolaşımı sağlayan ruhsal düzeltme etkisinin, timus bezinin yukarıdaki resimde olduğu gibi vücutta yaş ilerledikçe küçülmesi nedeniyle 50 li yaşlardan sonra azaldığı anlaşılıyor...[4]
S. Vedat Karaarslan
[1] https://tr.pinterest.com/ferrara0239/piezoelectric/
[2] Kaya taşı olarak bilinen lapis lazuli, eski çağlarda yapılan minyatür eserlerin gözlerinin mavi renk ile tasvir edilmesi ve geniş oranda süsleme amaçlı olarak kullanılırdı ve Afganistan kökenlidir...Lapis, Latince 'taş' anlamına gelir 'lazuli' ise yine Latince 'Lazulum' kelimesinden gelir ki bu da Arapça 'lacivert' kelimesinden Latinceye geçmiştir. Bu kelimenin ana etimolojik kökeni de Farsca' ya dayanır... Lapis Lazuli taşı içindeki 'pirit' in oluşturduğu ince damarımsı şeritler ise eski insanlar tarafından gök ile bir haberleşme yolları olarak eski insanlar tarafından vasıflandırılmıştır...Antik çağlarda ise "Sapphirus" olarak adlandırılan Lapis Lazuli korendon grubu mavi taşlardan taşın içindeki pirit yapısından dolayı farklı şekillerde ele geçmiştir.
[3] file:///C:/Users/Admin/Downloads/1136-5444-1-PB.pdf
[4] https://www.quora.com/Why-does-the-thymus-shrink
[5] http://secretsofjade.com/the-secret-power-of-the-jade-egg/
NOT: Yazının her türlü yayın hakkı ARKEOTEKNO ya aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapıldığında yasal işlem yapılacaktır.
Sayfa Yorumları (0)
Yorum Bırakın