Eski eserlere karşı olan ilgimiz bu eserlerin yurt dışına kaçırılma nedenlerini irdelerken pek kabarırsa da bu durum, yurt içinde arkeolojik eserlere karşı duyduğumuz ilgisizliğimiz ile müzeleri ziyaret etme istatistiğimiz ile adeta sıfırlanır. Bulunduğumuz mahalde bir müzeyi ziyaret etme ihtimalimiz neredeyse sıfırlara yakın olduğu halde çoğu kişinin dış ülkelere yapmış olduğu seyahatlarda ilk önce müzeleri ziyaret etme isteği iki zıt davranış modelinin izah edilmesindeki güçlüğü ortaya koyan ilginç bir psikolojik vakıadır.
Batı Anadolu topraklarında hüküm sürmüş Attalos hanedanı tarafından Roma İmparatorluğu'na devredilen topraklar üzerinde kurulu bulunan fakat şimdi Berlin' deki Pergammon Müzesindeki Bergama Sunağı'nı yıllar önce ziyaret ettiğim ve bu müzenin ziyaretçi defterine sitemkar bir ifade şeklinde bütün antik eserlerin kendi orijinal yerlerinde teşhir edilmesi gerekliliğinin İngilizce bir ifadesi olarak 'all ancient artifacts should remain on display in their own original places'yazdığım ifade, bu tip serzenişlerin bir sonucudur. Bu yaklaşımım yıllar sonra beni bu tip eski eserlerin tekrar kendi topraklarına getirilip kurulması (ya da Romalıların tuğlaları üst üste inşa etmesine dayalı duvar örmeleri) anlamında ilmi bir arkeolojik terminoloji karşılığı olarak 'anastylosis' adı ile anlamlandırıldığı ve sunağın orijinal yeri olan Bergama'da spiritüel arkeoloji ilmi gereği olarak teşhir edilmesi gerekliliğine ulaştırdı.[1]
İngiltere'nin Salisbury Düzlüklerinde Druidlere ait olduğu öne sürülen astrolojik mesajı olan Stonehenge (asılı taşlar) taş yığınlarını ele alalım. Güneş ışığını belirli bir diklikle 'stoneheel' taşı üzerinden alarak ortasında bulunduğu 'bluestone'taşlarına düşürerek her bir köşesinde muhteşem geometrik poligonlar oluşturan 'sarsen' taşlarını bulunduğu yerlerden sökülüp ve başka bir coğrafyaya inşa edilirse bu bize ne ifade eder? Sonuçta böyle bir şey yapılırsa bu taşlar, İngiltere' nin her bir tarafına doğal olarak yayılmış 'megalitik' taş yığınına benzer görüntüden başka bir şey ifade etmez.
Stonehenge taşlarından binlerce yıl önce kurulan Göbeklitepe'deki D tapınağının delikli dikilitaşının ekinoks ve gün dönümü günlerini belirlemek üzere dikilmesi de bir astroloji mesajın ifadesidir. [2] Güneş ışığı ekinoks gününden bu delikten geçip başka bir taşın üzerine düşüyor ve gece ile gündüzün uzunluğunun eşit olduğu ekinoksun başladığı anlaşılıyordu. G.Sidharth, yılın 12 ayını tapınağın ortasında yer alan 12 adet dikilitaş ile anlamlandırmış, merkezde bulunan bir dikilitaş üzerindeki H harfine benzeyen bir sembolün Orion takım yıldızını güneş ve ay sembollerinin ise tutulmayı ifade ettiğini ileriye sürmüştür. Göbeklitepe'deki bu kültür Alman arkeolog Klaus Schmidt'e göre Sümer ve Mısır kültürünün altyapısını da oluşturmuş tarihçi E.Esin ise taş üzerindeki Güneş-Ay sembolünün daha sonra Proto-Türklerde Kün-Ay sembolü olarak ortaya çıktığını ileriye sürmüştür. [3]
Sonuç olarak gerek Göbeklitepe gerekse Stonehenge gibi her iki arkeolojik alanda da taş ile güneşin dans etmesi ile birlikte coğrafi konum ile de bütünleşmeyi kavrayan eski insanların astrolojik mesajları da tasarlayarak ve bilerek tespit edip kurdukları bu anıtların değil başka yerlere taşınması yerlerinden bir milimetre dahi oynatılması geçmiş kültürlerden günümüze kadar gelen astronomik matematiksel hesapları alt üst edeceğinden bu durum bilim açısından da 'spiritüel arkeoloji' yaklaşımı ile bağdaşmaz bir durumu ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle arkeolojik eserlerin bulunduğu yerlerde onarılarak topluma sunulması, doğal olarak insanoğlunun geçmişine duyulan saygıdan kaynaklanan eskiyi günümüzde yaşayarak geleceğe aktarmanın (projeksiyon) en önemli davranış biçimi olması gerekliliği vardır.
M.Ö 2. yüzyılda Pergammon Krallığını yöneten Attalos hanedanı tarafından mermer bir dinsel anıt olarak yapılmış olan Bergama Sunağı, her ne kadar Prusya Kültür Mirası Vakfı Başkanı Parzinger'in 'Bergama Önünde Korsanlar' [4] adlı makalesini yayımlayan Frankfurter Allgemeine Zeitung, dünya çapında birçok müzeye kültür varlıklarını geri göndermeleri yönünde yapılan çağrılarda kullanılan tonun rahatsız edecek düzeyde olduğunu iddia etse de Berlin' deki Pergammon Müzesinde bulunan Bergama Sunağı, spiritüel arkeoloji teorisi anlamında 'anastylosis' i hak eden en büyük arkeolojik eserdir.
Göbeklitepe ya da Stonehenge taşlarındaki spiritüel havayı yansıtmaksızın sadece ana temellerinin bulunduğu ve üç ağacın dikili olduğu İzmir' in Bergama ilçesindeki bu sunağın yerinde olmayan üst kısmı ve freskleri, 1902 yılından bu yana spiritüel arkeolojik bir değeri olmaksızın ruhsuz bir cisim olarak yüz yılı aşkın bir süredir bulunduğu Berlin' deki soğuk müze salonundan Bergama'ya getirilerek anastylosis yapılacağı günleri bekliyor.
S. Vedat Karaarslan
[1] Spiritüel Arkeoloji : Bu terimin yazıdaki anlamı eserin bulunduğu coğrafyadaki mekan ile etkileşimini ifade eden ruhsal bütünlüğü tanımlamaktadır.
[2] Joe Plegge, Turkish Stonehenge: Göbeklitepe. Bu kitabın adının Göbeklitepe' nin daha eski (M.Ö 10.000-8.000) tarihli Stonehenge'nin ise M.Ö 3.000 lere tarihlenmesi nedeniyle İngiltere Göbeklitepesi: Stonehenge olması gerekirdi. Çünkü Dünyanın en eski taş mabet geleneği Göbeklitepe ile başlamıştır.
[3] Esin, E. Türk Kozmolojisine Giriş,2001
[4] http://www.faz.net/aktuell/feuilleton/archaeologie-piraten-vor-pergamon-11993585.html
Sayfa Yorumları (0)
Yorum Bırakın