İnsan vücudunda da entropi aynen elektronik sistemlerde ya da termodinamik kanunlar ile çalışan makinelerde olduğu gibi entropi, kuantum mekaniği olarak bilinen ışık ile madde arasındaki her türlü ilişkinin kurulması olarak bilinen kuantum mekaniği ile de ilişkilidir. Vücutta homolitik bölünme olarak bir molekülün ortak elektronlarından birisinin bölünmesi olarak ortaya çiftleşmemiş elektronlar olarak çıkan serbest radikaller proteinler, lipitler ve DNA gibi bütün hücre bileşenlerine zarar vererek oksidatif stres rahatsızlıkları olarak bilinen alzheimer, şizofreni, bipolar bozukluk, parkinson hastalığı gibi bir dizi rahatsızlıklara neden olabilir...Geçirdiği bir depresyon sonucunda kendini asarak intihar eden Bolztmann tarafından tanımlanan ve öldüğünde mezarına yazılmasını vasiyet ettiği (S) = k log Wentropi değeri evrendeki bütün bu düzensizliklerin artışı olarak tanımlamıştı... (S) olarak tanımlanan entropi diğer bir deyişle "her şeyin kötüye gitmesinin" formülüdür... Boltzman'ın intiharının da bulduğu bu formüle dayalı entropik bir 'ani depresyon' sonucu olduğu bilinmektedir. (formülde S entropi, k Boltzmann sabiti ve W olayın veya durumun oluşma olasılığıdır) 

 

 

 

 

 

Kuşların özellikle de robin kuşları (kızılgerdan) ya da güvercinlerin yönlerini bulmasındaki becerileri uçuş esnasında gözdeki retina üzerine düşen ışığın reseptörlerdeki molekülleri iki serbest radikal oluşturacak şekilde ikiye bölünmesi ile elde edilen elektronların bir spin ya da dönme oluşturacak şekilde ortaya çıkan biyokuantum statüsünün dünyanın manyetik alan frekanslarının etkilemesiyle yön tayini yapabilmelerine yol açarken (K.Schulten) aynı serbest radikallerin insanı ölümüne neden olabilecek bu rahatsızlıkları yani entropi oluşturmasının sonucu olan oksidatif stresinin ortadan kaldırılabilmesi ancak daha fazla antikoksidan besinlerin yenilmesi ile sağlanabilir... Örneğin en parlak güneş ışığının içinde %59 oranı ile en fazla renk olan yeşil renklere sahip sebze yemek insancıllığı ön plana alan kalp sevgisini sağlayarak diğer canlılara yayılmasını sağlar. Bütün av hayvanlarının yeşil renkli ot yemesi nedeniyle daha uysal olmaları ve otçul hayvanların daha fazla evcilleşmeye yatkın oldukları sonucunu ortaya çıkarır. Antioksidan bir sebze olan Aztek dilinde şişkin meyve anlamında 'tomatl' den adı gelen ve 70 yıl kadar öncesine kadar içindeki bir yeşil genin oluşturduğu halka sayesinde aromatik ve ve daha tatlı olan yeşil domatesin ise hibridizasyon sonucunda insan gözüne ticari olarak daha iyi hitap etmesi nedeniyle kırmızılaştırılmasının olumsuz etkisine karşın domateslerin bundan böyle yeşil halkaya sahip olmasını ve yeşil yenilmesini sağlayacak heirloom domatesinin üretilmesi ile ortadan kalkacak gibi görünüyor...Kırmızı et ile beslenen hayvanların ise kırmızı et yiyerek otçul hayvanları av olarak görmesi onların kök hücreyi güçlendiren yedikleri kırmızı renkli etlerin enerji ile dolu olması ile adrenalin hormonunun artırılması ile ilişkilidir ve bu durum kırmızı 'lal' taşının bu çakrada kullanılmasının delili sayılabilir...

Vücuttaki entropiyi artıran serbest radikallerin yok olmasını sağlayan antioksidan meyve ve bitkilerdeki bütün bu renk kombinasyonlarının dayandığı frekansların matematiği, Newton'a göre göğün 7 rengi ile özdeşleşen notaların sayısının 7 adet olması astro-arkeolojik bilgilere göre Sümerlerin gökyüzünde çıplak göz ile gördükleri Venüs, Satürn, Jüpiter, Merkür ve Mars gezegenlerine Ay ve Güneş' i ekleyerek 7 sayısına ulaşmaları ve her ne kadar 'sözde bilim' olarak da adlandırılsa da günümüz astrolojisinin başlangıcı sayılan Babil kozmolojik bilgilerine dayanan tespitlere dayandığı aşikardır... Pisagor' un gezegenlerin dönüşleri sırasında çıkarmış olduğu seslerin 'evrenin müziği' olarak da tanımlaması da Doğu'nun mistizmine dayalı bu kadim bilgilere dayanır...

 

 

 

Öyleyse doğadaki harici frekansların vücutta hangi neden ile oluşursa oluşsun entropiye neden olan serbest radikaller ile yüklü oksidatif stresli insanlar, yukarıda izah ettiğimiz nedenlerden dolayı daha fazla yönlendirilerek entropi artımına yol açtığı ileriye sürülebilir...Söz konusu oksidatif stresin azaltılması için renk temelli antioksidan beslenme yararlı olabilirken çok rağbet gören şifalı taşların frekansları ile de bu stres azaltılabilir...Bir toplumun kalitesi de kanlarında daha az serbest radikaller dolaşan bireylerin sayısı ile belirlenir...

Yaşlı Plinius (m.s. 23-79) Natural History adlı eserinde şifalı taşların ilk kez insan vücuduna faydalarını sıralarken akik taşının örümcek ve akrep ısırmalarına karşı, hematit taşının ise gözlere ve karaciğere iyi geldiğini bildirir. Nar suyunun hematit ile birleştirildiğinde içindeki demiri alması nedeniyle mideye iyi geldiği St.Petersburg'daki bir müzede sergilenen bir yüzük taşının üzerinde 'stomachou' yazdığı da taş kullanımının antik çağlara kadar uzanmış olduğunu gösterir...Yunanca sarhoş anlamına gelen 'metist' in panzehiri olan ametist taşının içkinin etkisini giderici olduğu, lapis lazuli taşı içindeki sarı sarı piritlerin yıldızları temsil etmesi nedeniyle göksel mesajları taşıdığına, sarı jasper taşının ise aslan yelesi rengi olduğu için 'helios-güneş' ile ilişkilendirildiğine, antik çağlardan bu yana taşların büyülü olduklarına inanılırdı.

 

 

 

 

 

 

Bütün taş frekans değerleri yukarıdaki elektromanyetik tabloda gösterilen yandaki tablo değerlerindeki 405 Terahertz ile 790 Terahertz arasındaki çakra renklerine karşılık gelen titreşim frekanslarının insan üzerindeki etkisi olarak ortaya çıkar. İnsan vücudundaki beyin epifiz bezi (pineal gland),hipotalamus, hipofiz bezi (pituitary gland), tiroid bezi, parathyroid bezi, boyun altı bezi (thymus),böbreküstü bezi (adrenal gland), pankreas, rahim(kadın) ve testis (erkek) den oluşan endokrin sistemi ile de ile de bağlantılı çalıştığını bildiğimiz çakralar renkli taşlardaki titreşimlere dayalı olarak açılabilir veya tedavi edilebilir. [1] Taş bilimi Litoloji ye göre renk-çakra-frekans-taş ve insan organları arasındaki ilişki elektromanyetik spektrumdaki 400-700 nanometre dalga boyu arasındaki görülebilir ışık tayfındaki en düşük frekanslı (480-405 THertz) kök çakra lal taşı ile en yüksek frekanslı (790-680 Thertz) tepe çakra lapis lazuli taşı ya da ametist taşının renginin arasındaki frekanslar insan vücudunda, taşlar (gemstone) ile frekans yönetim mekanizmasını belirler...[2] Kırmızı lal taşı ve koyu mavi lapis lazuli arasındaki renk artış sırası elektromanyetik dalga spektrumunu takip eder...Vücuttaki enerji toplanma noktaları olan ve uygun renkteki yiyeceklerin yenilmesi ile beyinden alınan komutlar sonucunda çakralar saat yönünde dönerek pozitif enerji ile yüklenir, saat yönünün tersine dönen çakralar ise negatif hale gelir, enerji kaybı olarak olumsuz davranışsal durum, entropik mizac olarak dışa vurur.

S. Vedat Karaarslan

KAYNAKLAR

[1] İnsan vücudunda bulunan endokrin sistemini de dışarıdan uyarım yolu ile tetikleme ya da açma işlemleri ses, renk ve bu ikisinin etken olduğu frekansları oluşturan besinlerin yenilmesi ile olduğu ve bunun da nihai olarak çakra kontrolünü sağladığı bilinmektedir. Renk spektrumunda olmayan hatta renk olarak bile tanımlanmayan pembe renk beyindeki norepinefrin hormonunu serbest bırakarak saldırgan davranış özellikli hormonların salgılanmasını önler. Çocuklara daha çok pembe renkli oyuncak alınmasının temelinde bu saldırganlığın önlenmesi amacı ile olması yüksek olasılıklı bir durumdur. Kırmızı renk görüldüğünde ise endokrin sistemi içindeki hipofiz bezinin salgıladığı kimyasallar doğrudan böbrek üstü bezlere giderek adrenalin hormonunun kandaki değerini artırır ve fizyolojik değişim gerçekleşir. İnsan beyninin mavi ve yeşilin tonlarını sevdiği nörologlarca ifade edilir...

[2] MÖ 1333 ve 1324 yılları arasında hükümdarlık yapan ve 9 yaşında firavun ilan edilen Mısır firavunu Tutankamun lapis lazuli ve yarı değerli taşlarla süslü 11 kilo ağırlığındaki som altın maskının bulunduğu mezar hazinesiyle meşhur olmuştu. Daha çok kaya taşı olarak bilinen bu taş, eski çağlarda yapılan minyatür eserlerin gözlerinin mavi renk ile tasvir edilmesi ve geniş oranda süsleme amaçlı olarak kullanılmaktaydı. Lapis Lazuli tarih öncesi ve sonrasından bu yana Afganistan'dan getirilmekteydi.