AL SANA AVRUPA

Alman eski Başbakanı Merkel anılarında diyor ki ‘3 milyar Euro verip, 4 milyon Suriyelinin Türkiye’de kalmasını sağladık’ diye yazmış. 

Avrupa’nın sınırları bu söylemle daha da geriye çekilmiş oluyor.

Hâlbuki Avrupa’nın neresi olduğu antik çağlardan bu yana kültürel gelişmelere de bağlı olarak tartışılır bir konu olmuştur.

Bir zamanlar değil Balkanlar Yunanistan bile Avrupa’da sayılan bir ülke değildi. Miladi yıldan da öncesine kadar uzanan Romalılar ile Kelt ve Cermenler arasındaki savaşlar bunların en açık kanıtlarını sunar. Romalıların Cermenler ya da Keltler üzerine yaptıkları asimilasyon uygulamalarını ve katliama varacak şekilde şiddetinin binde birini yapmayan bir millet olarak bizim modern çağlardaki konumumuza ve eğilimlerimize göre dünün sosyalist ülkeleri ve daha niceleri de olan Romanya, Bulgaristan 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren Avrupa Birliği ülkelerinde serbest dolaşım hakkına sahip olacakken bundan tam 40 yıl önce, esas olarak 1944 yılında başlayan rejim baskısıyla Türkiye’ye göç eden Türk asıllı Bulgar vatandaşları da bu haktan yararlanmak üzere ve öncesinde harıl harıl tekrar Bulgaristan’a dönerken bir zamanlar Türk toprağı olan ve Trakya’dan daha küçük ülkelerin dahi AB ye alındığı günümüzde Avrupa toprağı olmasına rağmen Trakya’yı içine almayarak Avrupa haritası çizilmesi mümkün olabilir mi?

Demek ki Avrupalıların gözünde hala Avrupa’nın neresi olduğuna dair tereddütler var.

Tarihsel süreç içinde Balkanları kaybetmemiz bir yandan denizlerde harekât yeteneğimizi artıracak simgesel bir gemiye sahip olunmaması gibi bir sonuca bağlanırken bu gibi değerlendirmeleri askeri sonuçlar olarak değerlendirmek ve bunlara neden olan hususları irdelemek gerekir. Öncesinin örneğin Viyana bozgunun nedenlerine bakmak gerekir. Osmanlı’nın yönetim tarzına bakmak gerekir. Gafil ve bilgisiz bazı yöneticilerini sorgulamak gerekir. Sadece bir kentte oturup diğerlerinden bihaber politikalarına bakmak gerekir. Suyu neden sevemediğine, anlamadığına bakmak gerekir. Çaka Bey’in başına gelenlere bakmak gerekir. Tercüme Odalarında olanları hatırlamamız gerekir. Bunları bilmezsek yine hatalar yaparız. Her neyse geçmiş mazide de kaldı demeyerek bunları hatırlamak yazmak gerekir. Zülfi yâre dokunmayalım ile geleceğimize yön veremeyiz.

Çoğu kişi hatırlamaz bile bir zamanlar adı Avrupa Ekonomik Topluluğu olan AET, sonradan sadece AT olarak adlandırıldı, şimdi ise Avrupa Birliği (AB) olarak adlandırılır. Bu topluluk bu kadar ad değiştirirken bizim bu AET adından başlayarak birkaç Anlaşma ve belki de binlerle ifade edilebilecek sayıda Topluluğun kararları çerçevesinde ilişkilerimiz belki de bizden kaynaklanan politika belirsizliği gibi bir o yana bir bu yana bilinmedik bir noktada ben diyeyim Tanzimat ilanından bu yana siz deyin ilk anlaşmanın imzalandığı 1963 yılından bu yana şurada 100 yıla ne kaldı diyerek tam 61 yıldır bu AB ile ilişkilerimiz devam eder durur.

Yani tam da ya herrü ya merrü denilecek bir konudur bu.

Ankara Anlaşması, Katma Protokol, Gümrük Birliği Anlaşması ve daha nice kararlar, tavsiyeler, Adalet Divanı kararları…

İmzalayanlar Cumhurbaşkanı adına 1899 yılı doğumlu rahmetli Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin, 1908 yılı doğumlu rahmetli Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil….  

İşçilerin serbest dolaşımı ilk olarak Ankara Anlaşması’nın 12. Maddesinde “Akit Taraflar, aralarında serbest işçi akımını kademeli olarak gerçekleştirmek için, Topluluğu kuran Anlaşma’nın 48, 49 ve 50. maddelerinden esinlenmekte uyuşmuşlardır.”  Katma Protokol’e göre Ortaklık Konseyi, Ortaklık Anlaşması'nın 13. ve 14. maddelerinde yer alan ilkelere uygun olarak, Akit Taraflar'ın yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edimindeki kısıtlamaları aralarında gitgide kaldırmalarında uygulanacak sıra, süre ve usulleri tespit eder’ ifadeli maddeler….

Buyurunuz yeni Avrupa’ya…

Ne bitmez bir hazırlık dönemi, geçiş dönemi, bir son dönemmiş,

Ya herrü ya merrü…

ARKEOTEKNO