MÜTAREKE YILLARINDA ANADOLU
S. Vedat Karaarslan Arkeolog- Elektronik Mühendisi (MSc.)
Osmanlı İmparatorluğu’nun Padişah II. Mustafa döneminde büyük çapta ilk toprak kaybı yaşadığı adını imzalandığı Sırbistan'daki bir kasabadan alan Karlofça Antlaşması (1699) ile başlayan bir süreç ile birlikte ve 5 milyonu aşkın mülteci bir o kadar da insan-asker kaybı [J.McCarthy] ile adeta bir soykırım yaşadığı trajedinin son durağı Anadolu olmuştu.
Osmanlı’nın bu trajik geriye çekilişi;
‘Rumeli’den sonra Anadolu'yu kurtaralım ve nihayet Anadolu ve sonra Asya’daki yerimizi yurdumuzu bir ‘memalik-i mahruse’ ‘korunması gereken topraklar’ olarak muhafaza edelim yaklaşımına doğru gidilirken...’
şeklinde tanımlanır. [Ş.S.Aydemir]
İşgal kuvvetleri, Mondros Mütarekesinin ünlü yedinci maddesine istinaden Anadolu’da hangi ülkenin ‘gerektiğinde’ hangi bölgeyi işgal edeceğine karar verecek devletlerin işgal komutanı Maitland Wilson, Beyoğlu'ndaki İngiliz Kız Lisesi'nde karargâhını kurmuştu. İşgal tarihi 16 Mart 1920 tarihinden öncesinde gelen ve sonrasında artan oranda İstanbul Boğazı’ndaki gemi sayısı 167 sayısına ulaşmıştı. İstanbul’un İtilaf devletlerinin bu ikinci işgali 13 Kasım 1918 tarihindeki birinci işgalden farkı yönetime el konulmasıydı.
Hayatını 1932 yılına kadar incelediği ve ‘sonuçsuz bir maceraya’ atıldığını söylediği Mustafa Kemal hakkında ‘grey wolf’ ‘bozkurt’ adlı kitabı yazacak olan İngiliz İstihbarat Servisi’nin elemanı Yüzbaşı Harold Armstrong’un görevi, Anadolu’ya silah kaçıran Milli Mücadele Grubunun Anadolu’ya silah kaçırmalarını önlemek, onları yakalamak, kurşuna dizmek, astırmak, subay ve askerlerin Anadolu’ya geçmesini önlemekti.
Armstrong'un kurguya dayanan ve Kut-ül Ammare'de esir düşerek Afyonkarahisar'a kadar bir esir hayatı yaşayan ve Enver Paşa'ya da hakaret etmesi nedeniyle hücreye atılması nedeniyle büyük bir kin ile yazdığı Atatürk'ün de sert eleştirilerine maruz kalan kitabında görevi hakkında şöyle yazar;
‘İstanbul’da silah ve mühimmat depolarından kaçakçılık yapıldığını öğrenmiştik. Depoları muhafaza edilmesi görevi bana verildiğinden fotoğraflarını almış, silahlarını saymış ve dikkat etmeye başlamıştım. Fakat kaçakçılığı önleyemiyorduk. Nöbetçileri tuttuk. Bazı subayları hapsettik. Ben geceleyin Haliçteki Büyük silah deposunu bir gece gizlice izlemeye karar verdim. Nöbetçiler tetikteydi. Görülecek olursam vurulabilirdim. Geceleyin Türkler yine geldiler. Türkler barut mahzenlerinde rahat rahat sigara içiyorlar, birkaç tahta kırarak ateş yakıyorlar ve yemek pişiriyorlardı. Patlayıcı maddeleri hiç telaş etmeden taşıyorlardı. Kaçakçılık devam etti.’
Ali Fuat Cebesoy, anılarında bu durumu şöyle ifade eder;
Harp Kapılarında İngiliz nöbetçileri bekleyen silah ve cephane depolarının arka duvarlarını gece karanlığında delerek silahları, cephaneleri kaçıran, depoları boşaltan ve takalarla İnebolu’ya taşıyan fedakârlar…
İngiliz karargâhının, Yunan ordusunun bütün kuvvetini, kuruluşunu, harekât plânını aşıran ve Mustafa Kemal’e gönderen kahramanlar,
İstanbul’dan Anadolu’ya aralıksız akıp giden subaylar ve vatanseverler, Askeri Lise, Harp Okulu, Harp Akademisi öğrencileri,
Anadolu’nun İstanbul’da gizli çalışan örgüt ve grupları,
Sandıklarının dibini karıştırarak son işlemeli havlusunu ve gümüş parçasını arayan halk kadını,
Kapalıçarşı’da, üstleri başları eski, sesleri titreyerek satıcıdan fiyat sormaya utanan, sapsarı yüzlerinde köklü bir İstanbul hüznü yaşayan kadınlar,
Aç olan, dua eden, ağlayan kalben Mustafa Kemal ile beraber olan, Anadolu’ya mümkün olan her şekilde yardım eden sessiz ve naçiz, fakat vekarlı ve gururlu İstanbul.
Yeni Türk Devleti’ni kuran kahramanların ruhları şad olsun.
ARKEOTEKNO
[1] Sadi Borak, Atatürk'ün Armstrong'a Cevabı, Kırmızı Beyaz Y.
Sayfa Yorumları (0)
Yorum Bırakın