GÜMÜŞHANE’NİN PAYLAŞILAMAYAN SATALA BÜSTÜ

 

İnsan beşer ya bazen neyin tarihinin yazacağı konusunda şaşırıyor. Ya tarihsel gelişimi açısından insan beyninin, Türk arkeolojisinin, Afrika, Uzak Doğu, Yakın Doğu, Güney’inin çözülememiş arkeolojik sırlarla dolu olduğu Amerika’nın ya da Avrupa'nın ya da Karadeniz arkeolojisi içinde Gümüşhane arkeolojisinin yazılması konusunda zaman zaman ne yazacağımız konusunda tenakuza düşüyorsak da bu yazının yazılmasının nedeninin aklımızdan, fikrimizden sonunda da zikrimizden hiç çıkmayan kadim ilimiz Gümüşhane ile ilgili olanıdır dersem yanılmamış olurum.

Belki de çoğu kişi tarafından bu konuların birbirleri ile ‘hiç ilgisi yok ki’ denebilecek bir yaklaşımı da hoş görerek konuların tarihi olması yanında bizim gerek güney gerek doğu gerek batı gerekse kuzey komşu illerimizde çıkan her alanda yayımlanan kitap ve dokümanlarına göz attığımda Gümüşhane coğrafyasının sanki yok hükmünde imiş gibi bir muameleye tabi tutulmasının temelinde ne yatıyor bilemem ama biz yine de diğer tarihi konuların yayımlanmasını biraz bekleterek kadim ilimiz Gümüşhane ili ile ilgili tarihi konuları yazmaya devam edelim. 

Bu konulara ilgisiz kalınması ya da bilgi temin edilmesinin bir görev olarak biliniyor olunmak istenmemesinden kaynaklanmış olabileceğini hiç düşünmek dahi istemem ama her bir Karadeniz tur reklamlarında ya da haberlerinde bizim kadim il komşularımızı ziyaret eden yerli ya da yabancı gezginlerin yayla ziyaretlerine gitmiş olduklarını duyduğumda bu yaylaların çoğunun veya en azından bir kısmının ortak kullanılmakta olan Gümüşhane iline ait yaylalar olduğunu hatırlayarak uzaktan da olsa hep bu gezginlerle birlikte sıla-i rahim yaptığımı düşünürüm. Varsın yeter ki ülkemize ait bu kadim coğrafya ziyaret edilmiş olsun derim ama bundan Gümüşhane ilinin ne kadar ekonomik olarak yararlanmış olduğunu da hep merak ederim.

Öyle ya biraz da hinlik yaparak ulusal temelde seyahat turları düzenleyen tur operatörlerini arayıp ta 'yahu kardeşim, bu Karadeniz kıyı şeridi boyunca gidiyorsunuz da, gerisin geriye dönüp de neden Gümüşhane ilini segmentlerinize (öyle adlandırıyorlar) almıyorsunuz' diye serzenişte bulunduğumda şaşırtıcı bir şekilde 'beyefendi orası sahilden tam 5 saat otobüs yolculuğu sürüyor, kim gider ki? Nasıl gitsin ki vatandaş' diye cevap alıp ta bu sürenin yarım saat dahi sürmediğini söylediğimde 'aaa... bilmiyorduk ama yine de orası turumuzda yer almıyor' diye kesin cevap aldığımda bu kadim coğrafyanın tur organizasyonları tarafından dahi tanınıyor olmamasına hayret ederken neden unutulmuş olduğuna dair düşüncelerimin de beni sürekli bu konularda yazmaya teşvik ettiğini söylemek isterim.   

Sanki sadece solunum rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinen damlataşı şekilleri, sarkıtlar, dikitler, org desenli duvarlar, mağara çiçekleri, mağara incileri ve traverten basamakları olan o ünlü mağaramız varmış gibi reklam yapılırken en azından unutulduğunu düşündüğüm 78 adet metruk kilise hakkında planlama neyse ve bir o kadar da yol, köprü, çeşme, köy evleri ve camilerimiz gibi anıtlarımızla birlikte  yıllardır turizm merkezi olacak diye çabalanan eski şehrin bulunduğu Süleymaniye Mahalle’sini hep hatırlamak zorunda kalırım.

Bütün bunların yanında şimdilerde de Gümüşhane'nin ünlü Roma XV. Apollinaris Lejyonerlerinin karargâhı olan Satala'ya ait bir büstün adının Afrodit olduğuna dair yanlışlıkların yapılmasına dair yazıların ve hususların arz-ı endam ediyor olması da yeni tartışmaların açılmasına vesile oluyor. Ben kitaplarımda bunun olamayacağını yazmama rağmen aynı yayınlar devam edince hatırlatma lüzumu duydum.

Birinci kitabımı 2021 de yayılmamıştım bu kitapta İngiltere (British Museum) Müzesi'ndeki büstün Artemis büstü olduğuna dair gerekçelerden Romalılar Gümüşhane'de başlığı altında kısaca bahsetmiştim. Romalı Lejyonerlerin karargâhı olan Satala ile ilgili ikinci kitabımı tamamen Satala'ya ayırarak bu yıl 2024 de yayımladım, bu kitabımda da yazdım, bu büst Afrodit değil Artemis diye, zaten büstün sergilendiği İngiliz Müzesi de kesin adlandırma yapmamış, o da tereddüt içinde. Kim buna Afrodit diyor ki? Hatta birçok yanılgı içinde olanlar gibi bu büst ile ilgili bir yazı yazılıyor, kaynak gösterilen eserde de büst Artemis olarak adlandırılmasına rağmen yazıyı yazan da modaya uyup gösterdiği kaynağın aksine bu büste şaşırtıcı bir şekilde Afrodit diyor.

Afrodit'in çıplak elleri vücudunu örten bir örtü ile vasıflandırılır ki buna Afrodit'in 'atributu' denilir ve Roma versiyonunda Venus Pudica olarak adlandırılır. (pudica Latincede 'iffetli' anlamına gelir). Eldivenli elleri ile tutsa tutsa Artemis'in vasfı olan yay tutamaz mı? Biraz düşünelim, ok atan, Ay'ın temsilcisi, vahşi doğanın tanrıça vasıflı Artemis bu büstün ana vasfının olduğu bilinmelidir. Büstün sırf Knidos Afrodit’ine saçları benzediği için buna Afrodit demekle, büstün bu vasıfları ile neden askeri bir garnizonda bulunduğunu açıklamak zorundadırlar. Yani Antik Çağ'ın ünlü heykeltraşı Praksiteles tarafından yapılan ve sırf orijinali günümüzde olmayan ancak Vatikan’da dahil birçok replikası Avrupa Müzelerinde sergilenmekte olan 'Afrodit' lerin saç stiline benzediğini söyleyerek bölgenin arkeolojisini, toplumsal yaşam hikayesini ve en önemlisi de arkeolojik yönden ‘tipoloji’ yi bilmeyen mesleği heykeltraşlık olan yaptığı tüm eserlerde Satala’nın bu ünlü büstüne benzeyen saç stilini kullanan ve 1966 yılında öldüğünde mezarına aynı figüre benzeyen bir heykel konulmasını isteyen heykeltraş mesleği olan hiçbir arkeoloji bilgisi olmayan, heykel yapmaktan başka bir işi olmayan hayatı da yaptığı eserleri de sürekli tartışmalı olan Alman Richard Engelmann’ın dayatması ile hiç kimse bu büstün Afrodit olduğunu söyleyemez ve orijinalinin bulunmadığı kopya büstlerden sadece saç stiline bakılarak tanımlama yapamaz.

Romalıların ise aşk tanrıçası Venüs’e karşılık gelen Afrodit’in Romalı Lejyoner askerler açısından bir anlam ifade etmeyeceğini bilerekten av tanrıçası Artemis olduğuna dair önemli tespitleri de kitaplarımda ortaya koymuşken burada yer alan Roma askeri lejyonlarının Apollinaris olarak adlandırılmasına atfen Apollon'un ikiz kardeşi olan Artemis olması daha makul ve anlaşılır olmaz mı? Bu Artemis değil mi ki annesi Leto’nun ikizi Apollon’u doğururken ona yardım eden ve annesinin çektiği ızdırabı gördükten sonra evlenmemeye yemin ederek ‘bakire’ kalarak Anadolu’nun önemli bir tanrıçası olan.

Hoş Artemis olsa ne olur Afrodit olsa ne olur? diyebilirsek de Satala’nın Antik Çağ’da oynadığı rolün önemi açısından bunların anlamının ne kadar farklı olduğunu kitaplarımda uzun uzun anlatmaya çalıştım. Bu büst Satala’ya kimler tarafından getirildiği sorusu bir muamma olmakla birlikte buranın bir Roma askeri garnizonu olması nedeniyle askerler tarafından getirilmiş olabileceği ancak getirildiği yerin neresi olduğu hala muamma bir konudur.

Bu büstün üst tarafı ve bir eli British Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu eserin istenmesi aşamasında bizim kazı ekiplerimizin büstün geride kalan kısımlarını bularak büstün gerçekten kime ait olduğunu tam olarak belirleyip İngiliz Devleti’nden bu büstün iade edilmesini sağlanması daha uygun bir çözüm olmaz mı? Devletimiz tarafından iadesi sağlanan ‘Yorgun Herakles’ heykelinin de 2011 yılında Türkiye’ye iadesi alt kısmının bulunduğu Antalya Müzesi’ne yurt dışına kaçırılan üst kısmının iadesi ile gerçekleşmişti. Benim önerim Satala Büstü'nün diğer bölüm ve parçalarının bulunarak eserin diğer geri kalan üst kısmının İngiltere Devleti’nden talep edilmesidir.

Büstün Artemis olduğuna dair ikinci kitabımda da geniş geniş açıklamalar yaptım. Anlatılsın da anlayalım bunun neden Afrodit olduğunu. Ben kitaplarımda anlattım neden Artemis olduğunu. Afrodit olduğunu da iddia edenlerin de bunun nedenlerini daha önce Satala ile ilgili yapılan yanlış değerledirmeleri de dikkate alarak (bunları yazacağım) gibi bunu gerekçeleri ile açıklamaları gerekir. 

Arkeoloji sürekli soru sormayı gerektirir.

O halde doğru vasıflandırılması ve tanımlanması gereken 'Satala Büstü' nün vücudunun diğer bölümlerinin de nerede olduğunu da sormamız ve bulunmasının sağlanması gerekmez mi? 

Gerekçelerinin ne olduğu hala tartışmalı olsa da bugünlerde British Museum'dan Ermenistan'a gönderilerek teşhir edilen büstün önce gerekçeleri ile birlikte adını koyalım. Ben buna şimdilik Satala Büstü denilmesi taraftarıyım. Büstün alt kısmını kazı heyetimiz Satala’ya uzak bölgelerde de araştırarak bulsun özellikle büstün (kitaplarımda yazdım, bir sonraki yazılarımda tahminlerimi yazmak üzere) nereden ve neden Satala’ya getirildiği belirleyerek genel bir strateji ile 'Yorgun Herakles' heykelinin iadesinde yapıldığı gibi büstün iade edilmesi talep edilirse daha gerçekçi ve tutarlı olmaz mıyız?

ARKEOTEKNO