GÜMÜŞHANE SÜME KALESİ VE KARADENİZLİ TÜRKMENLER

S. Vedat Karaarslan

Arkeolog- Y. Mühendis

Malazgirt Savaşı’nın (1071) hemen akabinde Horasan ‘da Hoca Ahmet Yesevi dergahınında yetişmiş Hacı-Bektaş-ı Veli, bugünkü Hacıbektaş ilçesinin o zaman ki adı olan Sulucakarahöyük’e gönderilir. Görevi babası Hz. Ali soyundan geldiğine inanılan babası Şeyh İbrahim olan Ahmet Yasevi tarafından kendisine Anadolu’nun Türk vatanı haline getirilecek çalışmalar yapması olarak bildirilmişti.

Balkanlar’da dahil olmak üzere Anadolu’ nun her bölgesine derviş gönderen Hacı Bektaş-ı Veli (1209-1270/71), Güvenç Abdal’ı da 1260 yılında Gümüşhane’nin Kürtün ilçesine bağlı Özkürtün Beldesi’nde bulunan moloz taştan yapılmış Erikbeli Vadisi üzerinde bulunan Süme Kalesi’ nin batı yönüne düşen Taşlıca Köyü’ne göndermişti.

Bu dönemlerin hemen öncesinde Danişmendler (1080-1178), başkenti Sivas olan bir devlet kurmuş, akabinde aynı bölgeyi de içine alacak şekilde ardılları 1427 yılında Osmanlılara bağlanan Hacıemiroğulları Beyliğini kuran, 1461 yılında Trabzon’un Fatih Sultan Mehmet tarafından alınması ile kökenleri Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri olarak Malazgirt Savaşı’na da katılan ‘çepni’ olan halk, Karadeniz’ in iç kesimleri de dahil olmak üzere kıyı şeridinden Artvin’e kadar uzanan yayılma süreci içine girmişti.

Oğuz Destanı'na göre Oğuz Han'ın 6 çocuğu vardı. Bunlar Günhan, Ayhan, Yıldızhan, Gökhan, Dağhan ve Denizhan idi. Her bir çocuktan olan 4 çocuk boyları belirler. Çepniler, Gökhanoğullarının 4 çocuğundan birisidir. Gökhanoğullarının diğer çocukları ise Bayındır, Peçenek ve Çavuldur idi. Bu dönemde Kürtün ve çevresi ‘vilayet-i çepni’ beyliğin yöneticileri ise ‘mir-i çepniyan’ olarak adlandırılmaktaydı.

Önce hanedanı Azerbaycanlı Türkmen bir aileye mensup olan Danişmendler (1080-1178) sonra ise Güney uç noktası Gümüşhane'nin Kürtün ilçesi olan Hacı Emiroğulları (1301) olarak kurulan beyliklerin asli unsuru olan Oğuzların 'çepni' boyu Harşit Vadisi boyunca Kürtün'den hareket ederek Giresun'un Tirebolu ilçesinde denize dökülen güzel Harşit Çayı boyunca her iki yakasını kendilerine yurt edinmişlerdi .(F.Sümer)

Trabzon İmparatorluğu 1204 yılında kurulmuştu. Bölgede Danişmendler ile yaklaşık 200 yıl kadar önce varlıklarını gösteren Türk boyları 1204 yılının hemen akabindeki yıllar içinde Oğuz Boylarının içinde önemli bir güç olan Çepnilerin Harşit Çayı'nın aktığı vadiyi esas alarak yerleşim yapmaları onları rahatsız etmekteydi. Danişmendler, Gümüşhane' nin Torul ve Kürtün ilçesi üzerinden Karadeniz kıyılarına ulaşmayı hedeflemişler günümüzde Perşembe Yaylası olarak bilinen bölgede de Danişmend Gazi' nin şehit düştüğü yerde de bir mezar-anıt bulunmaktadır.

Süme Kalesi , bütün bu olayların içinde daha önce Tirebolu'ya daha yakın olan Bedreme Kalesini ele geçiren Çepnilerin kendilerine saldıran Trabzon İmparatorluğu askerlerinin esir olarak tutulduğu bir kale olarak ele geçirilmişti. Bu vadi içindeki Süme Deresi bölgesinden Maçka'ya geçişin en kolay olduğu bir bölge olması dolayısıyla gerek Danişmendler gerekse Emiroğulları Beyliği zamanında Maçka ilçesine Çepniler tarafından önemli saldırılar olmuştu.

Süme Vadisi, günümüzde de olduğu gibi bölge coğrafyasında antik çağ yazarı Amasyalı Strabon' un da bildirdiği gibi Paryadros Dağları silsilesi içinde bulunan Zigana Dağı'nın adeta bir sur gibi Karadeniz sahilini kapatarak koruması ile daha da önemli bir hal almaktaydı.

Bunu bilen III.Aleksus (1195-1203), Hacıemiroğulları Beyliğine karşı kin besleyen ve kızını evlendirdiği Taceddinoğulları'nın da müttefikliği ile 1380 yılında Karadeniz'den Tirebolu'ya ulaşır ve Harşit Çayı kenarından bugünkü Süme o zaman ki adı Kotzauta olarak günümüzde de yaşlılar tarafından Kosköy olarak adlandırılan Süme Kalesi'ne ulaşarak buradaki esirleri kurtarır ve adeta bir Türkmen katliamı yaparak gördüğü her bir Türkmeni kılıçtan geçirir. [1] III. Aleksus, esirleri kurtarır ancak olayı duyan Türkmenler bir araya gelerek III.Aleksus 'un ordusunu kuşatırlar.

III.Aleksus bu saldırıların önlenmesi için Khaldiya ve Khalibya'nın hakimi Hacı Emir'e kızkardeşi Theodora ile evlendirir. Bu evlendirme siyaseti III. Aleksus'un tahtını koruma amaçlı olarak kullanılmaktaydı. Son seferi ise yine o zaman ki adı ile Philobonitis olan Harşit Çayı boyunca Tirebolu'dan içeriye girerek Çanlara (Tzanen) karşı olmuştu. Ancak bu kez de Çanlarla birlikte olan dostları olan Türkmenler, III.Aleksus'un ordusunu yenerek Tirebolu'ya dönerek tekrar geriye yani Trabzon'a dönmelerini sağlayacaktı. (Panaret)    

Tirebolu'da Karadeniz'e dökülen Harşit Çayı ve Vadisi tarihteki bu olaylara tanıklık etmiştir. Günümüzde ne yazık ki yer yer bazı kesimleri adeta bir kanal haline hatta en acısı üstü örtülerek adeta bir arazi kazanma alanı haline getirilmiştir.

Harşit Kültürü olmasaydı Karadeniz olmazdı. Geçtiği her bir yerleşimde yatağındaki 100 yılı aşkın iri taşları ile ünlü Gümüşhane'nin Vavuk Dağı'ndan itibaren toplam uzunluğu 160 Km, havza alanı 3000 km2 olan Harşit Çayı ve Vadisi sit alanı olarak ilan edilmeli ve fauna ve florası korunarak teminat altına alınması gerekmektedir.    

Etimolojik olarak Güneş anlamına gelen 'hor' (hur) ve yer anlamına gelen 'asan' kelimesi birleştirilerek Horasan yani 'Güneşin Memleketi' anlamındaki Horasan ereni Ahmet Yesevi'nin müridi Hacı Bektaş-i Veli'nin Anadolu'nun Türkleşmesinde önemli bir sac ayağı olan Kürtün'deki Süme Kalesi , bugün Güvendi Kapısı olarak bilinen Taşlıca Köyündeki Güvenç Abdal Türkmen ocağının en büyük abidesi olarak tarihteki yerini almıştır.

ARKEOTEKNO 

 

[1] Anthony Bryer, Greeks and Turkmens

[2] Jakob Philipp Fallmerayer, Trabzon İmparatorluğu Tarihi