KALP - BEYİN VE GÖNÜL FELSEFESİ
Descartes’in ünlü yanılgısına benzer şekilde Farabi’nin de bir yanılgısı olan boşluğun inkârına karşın antik çağ filozofu Demokritos'dan beri atomların bir boşluk içinde yüzdüğünün biliniyor olması modern çağın başlangıcı olan dönemlerde dört zamanlı bir motorun pistonunun dördüncü zamanında geriye itilmesini sağlayan pistonun hemen altındaki boşluklu alanlar, teknolojinin bir gereği olarak patlamalı motorlarda kullanılmıştır.
Günümüzde elektrik motor yapımının revaçta olduğu bir endüstriyel ortamda hala fosil yakıtlı motor yapımı için uğraşan toplumlar Gazali’nin, İbn-i Sina ile birlikte Farabi’yi de okunmaması gereken filozoflar içine sokmuş olmasının nedeninin sadece Farabi’nin boşluk yoktur demesi ile ortaya çıkan yanılgısı ile bağlantılı olması ile bir neden sonuç ilişkisi olmamasına karşın Gazali'nin tıp alanında doğu toplumlarının olduğu kadar batı toplumlarının da en önemli figürü olan İbn-i Sina hakkındaki fikirleri ise kabul edilmez olarak görülür.
Halbuki ruh ve bedenin iki ayrı şey olduğunu söyledikten sonra Descartes, bu yanılgısını ruhun bedendeki birleşim yerinin epifiz bezi olduğunu söyleyerek içine düştüğü yanılgı teorilerini biraz hafifletmiş olsa da Arapça’da ‘sadr’ sözcüğünün karşılığı olan ‘göğüs’ kelimesinden kastedilen anlamın ‘kalp ve akıl’ ın aynı şey ve aynı yerde yani göğüste olduğuna delalet eder.
Farabi’nin boşluğun olmadığına ait teorisi bir tüpün içindeki boşlukta yüzen elektronların oluşturduğu yüksek elektromanyetik gücün farkına varmaksızın doğal ortamlarda boşluğun olamayacağı fikri uzun süre doğu toplumlarında var olmaya devam etmişti.
Öyleyse uzaya uydu gönderebilmenin beyinsel bir iş olmasının ve bunu başaran toplumların sınırlı sayıda olması ile Farabi’nin asırlar önce 'boşluk yoktur’ sonucuna ulaşması her türlü elektronik cihaz ve edevatın dahlinde bulunan elektronik komponentlerinin içindeki elektronların bir boşluk içinde yüzüyor olmasının anlaşılamaması hem de bir kitaplıkta bulunan birbiri ile ilgisiz, alakasız binlerce kitabın konuları arasındaki uçurum gibi beyin nöronlarının da bir boşluk içinde yüzüyor olmaları ile bu boşluk içinde birbirleri ile haberleşmelerini sağlayacak nörotransmitter (nöro iletici) kifayetsizliği toplumsal gelişme açısından en büyük engel olarak görülür.
Farabi’nin Musikal Kebir adlı eserinde bahsettiği makamlara göre doğu toplumlarının daha çok üflemeli çalgılara, batı toplumlarının da lir gibi vurmalı çalgılara ilgi duymaları Platon’un müzik aletini çalamayan bir kişinin devleti yönetme kabiliyetine mazhar olamayacağı görüşüne sahip olarak Apollon’un daha iyi çaldığını söyleyerek Zeus'un sevgili kızı Athena’yı kızdırıp Çine Çayı’na dönüşen Marsyas mitindeki flüt (aulos)-lir (lyre) yarışı, bu farklı moddaki çalgı sisteminin oluşturduğu musiki makamlarının insan biyolojisinde farklı fiziksel ve ruhsal basınçlar ya da frekanslar oluşturması dolayısıyla doğu ve batı arasındaki insani ruhsal farklılığı ortaya çıkararak Farabi’de ümme fikrinin ve kanaatinin oluşmasına neden olmuştur. Günümüzde Aydın ili sınırları içinde halen akan Çine Çayı’nın sularının üflemeli çalgının Apollon tarafından daha iyi çalındığını söyleyen zavallı Marsyas’ın gözyaşları olduğuna inanılırdı.
BİR DEF EŞLİĞİNDE LİR VE FLÜT ÇALAN KADINLAR (ÜRDÜN)
Doğuda daha fazla üflemeli çalgılara meyletme gelenekselliği ile beynin sağ yarım küresinin aktive edilerek tasavvufun ortaya çıkması batı toplumlarında ise vurmalı çalgılara yönelik matematiğin beynin sol yarım küresini ortaya çıkarması doğudaki endüstriyel geri kalmışlığının bir ifadesini çağrıştırrken ışığın doğudan yükselmesi şeklinde doğu toplumlarında irfani duyguların daha baskın olduğuna delalet eder.
Şimdi asıl mesele ruhsallığı ön plana alan doğu mistizmi ya da analitiği ön plana alan batı mistizmi arasında belki de Huntington’un medeniyetler çatışması olarak bahsettiği temelinde fikri aykırılıkların ortaya çıkardığı günümüz tartışmalarında ana hedef bunların hangisinin daha önemli olduğunu ön plana alacak insancıllık mı yoksa mekaniksellik mi sorusunun cevabının aranıyor olmasıdır. .
Kalbin merkez olduğu fikrine bir devletin merkezi gibi yaklaşarak devletin işleyişinin de bir vücudun işleyişinde kalbin rolü gibi olmasına dayalı Platon’un fikrinin aslında zımni olarak beyni dışlamayan bir fikrin temeli olurken beynin de beslenmesini sağlayan kanı gönderen organın aslında kalp olduğunu ve insanın dış çevresinden aldığı uyarılarla miktarı ayarlanan kanın beyine hücum etmesindeki ilahi sistematik yapının pratik yaşamımızda kalbi yaralı olanın beyninin de de yaralı olması hakikâtidir. Bu hakikât günümüz tıbbında zihin ile bedenin uyumunu denetleyen ve sorumlu olan vagus sinirinin işlevselliği de teyit eder. .
Öyleyse ruhun tartılması olarak tanımlanan ‘psikostazi’ nin kalbe ayrı bir önem veren antik Mısır’da mumyanın içinde bırakılan tek organ olan kalp ya da hiçbir dilde karşılığı olmayan kalbin ruhani kısmı olan ‘gönül’ kelimesinin doğu toplumlarında ön plana alınarak irfani duyguları oluşturmasının esasında beyni de aktive edecek bir sistematik yapı olduğunu unutmamız gerekir.
Bugünkü bilgilerimize göre insanı yönlendiren idare merkezinin beyin olması gerekirken bir devletin yönetim merkezinin kalbin işleyişi gibi olması gerektiğine yönelik antik çağ filozoflarının fikri yapısının hiçbir dilde karşılığı olmayan ‘gönül’ kelimesinin doğuda neden tasavuvuf fikrini ortaya çıkarmış olduğu artık yaşadığımız günlük olaylardan anlaşılabiliyor.
O halde beyin eğitiminin aslında kalp eğitimi ile birlikte yapılması gerektiğine dair fikrin bir elektronik lojik devredeki var-yok (1 ve 0) devrelerindeki gibi günümüzde ortaya çıkan sayısal yaşamın önüne geçebilecek en önemli husus olduğu anlaşılmalıdır.
ARKEOTEKNO
Sayfa Yorumları (0)
Yorum Bırakın