İNSAN KALBİ İLE Mİ YOKSA BEYNİ İLE Mİ YOKSA HER İKİSİ İLE Mİ DÜŞÜNÜR?

Nasıl ki negatif enerji saçan insanlarla karşılaşıldığında midede bazı durumlarda spazma kadar gidebilecek patolojik sorunlar oluşuyorsa yanlış fikirlere sahip insanların söyledikleri karşısında da beynin bilişsel yönden daha fazla işlem yaparak ağrıyor olmasının da vücuttaki diğer organlarda spazma neden olduğunu söyleyebiliriz.   

İnsanlara düşüncenin merkezi olan ve bütün organları yöneten beyinlerinin ağrımadığına ikna etmek çok zor bir husustur.

Bu nedenle çoğu kez beyin için bir hekime başvurulmaz pek fazla tedaviye gerek duyulmazsa da insanın düşünsel ya da akli melekelerinin bedensel melekeleri ile olan bağlantısı ruh ve beden bağlantısı olarak bio enerjetik psikoterapinin incelediği konular arasına girer.  

Hâlbuki bir kişinin hasta olmasına delil teşkil eden mide, kalp, böbrek ya da diğer uzuvlarının bir alarm şeklinde ağrı olarak hissedilip alarm vermesini ortaya çıkaran organın beyin olması biliniyorken diğer organlarla bağlantısı yokmuş gibi beynin ağrımadığını ileriye sürmek beyne yapılabilecek belki de en büyük saygısızlık olarak anlaşılması gerekir. 

Öyleyse düşünce yoluyla beyni ağrıyan insanların aslında kalbinin, midesinin, karaciğerinin veya diğer organlarının da ağrıyor olmasını ileriye sürülmesi mümkündür.       

Sadece bir et yığını olduğu düşünülerek antik Mısırlıların mumyalama sırasında beyni sulandırıp ya da eriterek burun ya da damak üzerinden uzun bir çengelli iğne sokarak ezilmesini sağlanarak alınması beynin insana aklını sağlıyor olmasının anlaşılmasındaki bilinmezlikle birlikte beynin çağlar boyunca oluşturduğu gizem, günümüzde de hala beyin tartışmalarının odağında bulunulan bir husustur.

Bütün sıkıntıların kalbin fiziki çarpışlarını göğüste oluşturduğu etkilerini dışarıdan gözlemleyerek duyguların ve düşüncelerin de merkezinin kalp olabileceği şüphesiyle Mısırlıların bu organa verdikleri önem daha sonraki yıllarda doğu toplumlarında bir sevgi nişanesi olarak kalbin yer almasını sağlamıştı.

Bu nedenle ‘kalbin’ bütün meseleleri çözecek organ olması düşüncesi ile öte dünyada mumyaya yardım edeceği düşüncesi ile piramitlerdeki mezarlarda kalp, mumyanın kanopik kaplara konulmaz ve mutlaka mumyanın içinde bırakılırdı.

Doğu toplumlarında kalbe veya sevgiye önem verilmesinin bir nişanesi olarak günümüzde ‘irfanın doğudan yükselen’ sözünün kaynağı tamamen ‘sevgi’ yi öne alınması nedeniyle ‘kalbe’ verilen önemi gösterir.

Kalbin beyin ile olabilecek ilişkisi yok varsayılmadan biyolojik olarak kalpteki nöronlar da tıpkı beyin nöronları gibi çalışırken kendine has bir sinir sistemi olan kalpteki 40.000 den fazla olduğu bilinen nöron kalbi bir sevgi yumağı haline getirmesinin gök cisimleri ile dünya ve bütün varlıklar arasında karşılıklı uyuma dayalı olarak bir etkileşim şeklinde alış veriş olduğunu 1774 yıllarında ileriye süren Franz Anton Mesmer’in gezegenlerle insanların etkileşimi olan bilim dışı olarak kabul edilen astrolojinin konusu olarak ‘vril’ ya da manyetizma ile ilgili olabileceği söylenebilir.

   

Öyleyse tıbben de ispatlanmış her türlü fiziki aktivite, korku, endişe gibi kalbin atışını etkileyen ve insanda psikoloji davranış olarak ortaya çıkan davranışların temeli kalpteki bu nöronların beyin nöronları ile etkileşimi sonucunda dışarıya vuran psikozlara neden olduğunu söyleyebiliriz.

Böyle bir çalışma yani duygusal stresin kalbi nasıl etkilediğine dair kalp ve öfke ya da korkuyu kontrol eden beyindeki amigdala arasındaki ilişki, ünlü tıp dergisi Lancet’te yayınlanan bir makalede ortaya konulmuştur. [4]  

Bu bağlantı kalbin sistematik sinirsel yapısı içinde bulunan nöronların beyin sapı olarak bilinen medulla, öfkenin kontrol edilmesini sağlayan organ olarak bilinen beyindeki  amigdala ve beynin kalesi olarak bilinen talamus ile olan biyolojik bağlantısı olarak ortaya çıkar.

Bilim insanları kalbin insan dinleniyorken geçen zaman içinde kalbin sürekli aynı aralıklarla atmadığını değişkenlik gösterdiğini ortaya koyarak HRV (Heart Rate Variability) olarak bilinen değerin yapılan klinik çalışmalar ile his ve duygularla etkilendiği ortaya konulmuştur. Duyguların vücuda  çok farklı bir sinyaller gönderdiği takdir, neşe, ilgi ve sevgi gibi canlandırıcı duygular yaşandığında kalp ritminin oldukça düzenli hale geldiği pürüzsüz ve ritm diyagramının uyumlu bir dalga gibi göründüğü aşağıdaki grafikte gösterilmektedir.  

Buna tutarlı bir kalp ritmi modeli denir.

Kalbin beyne beynin kalbe gönderdiği sinyallerden daha fazla olduğunu bilmeden kalbi önemli bir organ olduğunu düşünerek mumyalarda bırakıyor olmasının temel nedeninin kalbin belki de beyin ile olan bu sinyalleşme yolunun kalp ile başlatılıyor olmasından kaynaklanmış olduğu günümüzde söylenebilirse de beyin antik Mısır’da önemsiz bir organ olarak kabul edilirdi.

Olumlu bir duygusal yapıya sahip olmanın temelinin kalp ile beyin arasındaki bu etkileşim ile düşüncenin de olumlu olabileceği fikrinin tersi olarak kalp ritmindeki olumsuzluklar sonucunda ortaya çıkacak stres gibi davranış modellerinin hepsi beynin bilişsel ve duygusal yetkinliğini ortaya çıkararak insanı bilinmez bir duruma sokabilir.  

Demek ki biyolojik olarak bilinen kalp ile beyin arasında kurulan bu yol aynı zamanda insanda ruhun tekamül ederek ruhsal zekâ olarak ortaya çıkmasını sağlayan sevgi ile akıl arasında kurulan bir ilişkinin var olduğunu gösteren önemli bir husus olurken, bugünlerde çok fazla yapılan gezegenler ile insanlara arasında var olduğu ileriye sürülen astrolojik değerlendirmeler, canlılar ile gökyüzü arasında manyetik etkileşme olduğunu ileriye süren Mesmer’in (d.1734-ö. 1815) teorileri ile de paralellik gösterir.    

ARKEOTEKNO  

[1] https://www.youtube.com/watch?v=QdneZ4fIIHE

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Duamutef

[3] https://www.heartmath.org/science/

[4] https://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(16)31714-7/fulltext