GÜMÜŞHANE RUMUZLU SEFER EMMİ’NİN BAKIR YOĞURT BAKRACI

Kulplarının ucu kıvrık kapağı üzerinde dairesel çıkıntılar olan belinden incelerek ağzına doğru tekrar genişleyen ince yoğurt bakracımız Gümüşhane Bağlarbaşı Mahallesi'nin güneyine düşen eskiden Mavrangel adı ile bilinen şimdilerde adı Çamlıköy olan köyün dağlarında otlayan ineklerinin tam yağlı sütünden 3 Litre alırdı.

Bakraç ile süt taşındığı gibi içine konulan yumurtaların kırılmaması için aralarına konulan samanlar ile bugünün güvercin yumurtasından azca büyük, stresli tavuk yumurtası gibi değil ama doğal irice tavuk yumurtası olarak yaklaşık 20 adet yumurta alırdı.

Şimdilerde yoğurt bakracımıza günümüz güvercin yumurtasından az irice ambalajındaki yazıyı okuyarak anladığımız tavuk yumurtalarından koymaya kalksak, bu yumurtalardan 30 tanesini alması mümkündü.

Köy tavuğunun yanı sıra artık ne anlama geliyorsa köy hindilerinin (!) de zaman zaman piyasada reklam amaçlı bir ürün olarak görüldüğü ve gezen güvercin yumurtasının da piyasada bolca bulunduğu ve ne anlama geldiği tasavvur edilemese de tavuk neslinin de bozulduğuna delalet eden gezen tavuk nitelemesinden öteye stresli oldukları yumurta kabuklarının inceliğinden ve kabuğunun sarısına yapışık olmasından anlaşılan güvercin yumurtası gibi küçük olan günümüz tavuk yumurtalarını hiçbir zaman görmedi bu bakraç. Bakır bakraç, tavuk yumurtasından daha iri olan hindi yumurtalarından ancak 15 tanesini alabilirdi. Üzerinde yer yer noktalar halinde bakırı oksitlenmeden koruyan nazar boncuğu gibi patina halindeki yeşillikler, bakracın bugüne kadar nasıl gelebildiğinin en büyük emaresi olarak görülürdü.

Üzerinde yer yer noktalar halinde bakırı oksitlenmeden koruyan nazar boncuğu gibi patina halindeki yeşilliklerin, bakracımızı bugüne kadar getirdiğine inanırdık.   

Dövme ve kazıma tekniği ile yapılan bakracın demir kulpu üzerine kazındığı fakat zaman zaman anlamlandıramadığımız S, E ve G harflerinden oluşan bir harf dizisinin aralarında yer alan çizenin kendisine mutluluk getireceğine inanılan doğada nadir bulunan dört yapraklı yonca tasvirleri ile bakracı yapan usta adının baş harfleri ile hatırasını bugüne kadar taşımıştı.

Bakracı yapan usta, en sondaki G harfi ile bakracın Gümüşhane ilinde yapılmış olduğunu antik vazolar üzerinde gördüğümüz vazoyu yapan ustanın adının yazılması geleneği gibi anlamlandırmıştı.

Kulp üzerindeki G harfinin yanındaki S ve E harflerinin antik çağlarda her vazoya adlarını yazarak bugünlere ulaşan arkeolojik vazolardaki vazoyu yapanın adının baş harflerini tanımladığını düşünürdük.

Bakraç, soyadı kanunu çıkmadan önce yapıldığı için bizim yoğurt bakracını Sefer Emmi adlı birinin yaptığına ya da yaptıran kişinin adını taşıdığı düşünülürdü. 

Bakraç kelimesinin bakır adından üretilmiş sonuna gelen –aç ekiyle anlamlandırılmış ‘bakır-aç’ şeklinde ‘küçük bakır’ anlamına gelir. Bu da bakracın öz Türkçe bir kelime olarak ‘bakır’ dan yapılma gerekliliğini anlatırdı bize. Halk arasında biraz daha büyük bakracın adı sitil olarak bilinirdi. Daha da büyük olanlarına helke denilirdi. Eskilerin bakraç denilince aklına yoğurt, yoğurt denilince aklına bakracın gelmesi gibi ‘yoğurt bakracı’ kelimesinden bugüne kadar gelen yoğurt ve bakırın bakracın adı üzerindeki ortak adın neden kullanıldığına delil teşkil ederdi. 

Bu bakraçların helke olarak adlandırılan su taşıma işinde kullanılanlarından en büyük farkı helkelerin ince kulpları ile çoğu zaman kapağının olmaması ve daha büyük hacimli olmasıydı. Omuzlara yatay yerleştirilmiş çubukların uçlarına bağlı bulunan bu helkeler ile sakalar tarafından yan duvarlarına zincirlerle bağlı bulunan maşrabaların bağlı bulunduğu halde çeşmelerden su taşınırdı.

Bizim kültürümüzde bakır ve yoğurt birlikteliği ‘bakraç’ kelimesi ile yoğurdun mutlaka iyice kalaylanmış bir bakır bir kapta yani ‘bakraç’ ta yapılması gerekliliğini ortaya koyardı.

Sefer Emmi’nin bakracının boğazına yakın iç kısmındaki dairesel kısmından sütün buraya kadar doldurulacağını bundan sonraki ağızına yakın kısmın ise yoğurt mayasının konulması için rezerv olarak ayrıldığını anlardık.

Yoğurt denilince aklımıza bakraç, bakraç denilince aklımıza yoğurdun gelmesi beynimize tarihsel bir kodlama olarak işlenmişti.

Bakracın içinde kaynatılan sütün maya ile dansı ısıyı en iyi ileten bakırdan yapılmış bakraçlarda olması günümüzde plastik kaplarda mayalandığını bildiğimiz ve kaynamış sütün plastik ile etkileşerek yoğurda sirayet ediyor olması karşısında hastane odalarının sayısı ile övünmek yerine neden koruyucu hekimlik müessesesini öne alamadığımızı ve kronik hastalıklara karşı önleyici politikalar ile övünmediğimizi düşünürken aklımıza hep bizim Gümüşhaneli Sefer Emmi’nin bakracı gelirdi.

Kimin yaptığını, içinde kaç kez yoğurt mayalandığını ya da kaç tane yumurta konulduğunu ve dövme kulpundan kaç kişinin tuttuğunu bilemediğimiz üzerinde çil çil yeşilliklerin görülebildiği belki de bir asra yakın direnen Sefer Emmi’nin G (Gümüşhane) rumuzlu yoğurt yapmak üzere kaynatılan sütün plastik kaplara konulması halinde plastiğin çözünerek bir kısmının süte geçmesi olarak yapılan yoğurtların tehlikesine nazire yaparcasına, kalaylanmış bakır bakracımızı başımızın tacı olarak evimizin en değerli eşyası olarak yoğurt yapmak için hâlâ kullanırız.

ARKEOTEKNO