TÜRK DEVLETLERİNİN BAŞKENTLERİ: ÖTÜKEN’DEN ANKARA’YA

Bir ülkenin başkenti olmak devlet için çok zor bir sorumluluk ve yükümlülük taşır.

Bir ülkedeki başkentin kültürü, yaşayış biçimi, yerleşimi kısacası insan yapısıyla yönüyle diğer şehirlerden farklı olarak bir ruhu ve mesuliyeti olur. Ülkelerin başkentlerinin bu özellikleri o ülkenin aidiyat ve kimliğini belirler.

Çünkü devletler başkentlerinde yaşayan vatandaşlarına farklı sorumluluk ve yükümlülükler getirdiği için insanların da farklı yaşam tarzlarının olması gerekir.    

Bir insanın vücudundaki sinirlerin beyinde toplanması ve insanın beyinden yönetilmesi gibi bir başkent de o ülkenin bütün işlevselliğinin toplandığı bir merkez olarak o ülke ricalinin toplandığı kamu binaları ile yönetildiği için örnek alınası bir yaşamın gerekliliği ortaya çıkar.

Bilge Kağan’ın da Orhun Abidelerinde yazdığı gibi 'Türk Kağanı Ötüken Ormanında oturursa ilde tasa yok' ‘Türk memleketinin yüreği’ olarak Ötügen, Dîvânu Lûgati’t- Türk adlı eserde Kâşgarlı Mahmud tarafından ‘Tataristan çöllerinde bir yer adı, Uygur illerine yakındı’ olarak yazılmıştı.

Devlet kurma ve yönetme geleneği olan Türklerin ilk başkentleri Ötügen ya da Ötüken Ayan Dağları ile Baykal Gölü arasındaki bir coğrafyaya tekabül eder.  Ötüken kelime anlamı olarak (Öt/Öd) ve (Ed/Et) kökünden gelen ve Ötümek (dua etmek), etmek (gücü yetmek) ve utağan (döl yatağı) anlamına gelir. Türk mitolojisinde Ötüken ‘Eski Türkler için kutsal bir yer, devletleri gibi taptıkları yer. Bir ülke olarak düşünülür’ şeklinde geçer.

Türklerin Anadolu’ya gelişleri ile birlikte bir yönetim merkezi olarak Selçuklu Devleti’nin başkenti olarak bilinen Konya ili Osmanlıların bir beylik olarak ortaya çıkması ile günümüzdeki Söğüt ilçesi seçilmişti. Osmanlılar önceki adı İtia (ιτιά) olan bu bölgeye yine bu adın Türkçede karşılığı olan ve etimolojik olarak ‘sök-kızarmak’ Kaşgarlı’nın sözlüğünde Söküt olarak geçen Bithynia bölgesindeki bu yere Söğüt adını vermişti.

Orta Asya’da ormanlık bir bölge olan Ötügen adı bu kez yine bir ağaç türü olan Söğüt olarak anlamlandırılması Türklerin ağaç sevgisinin bir örneği olarak yaşadıkları yerlerin başında ağaçların geliyor olmasından anlıyoruz. Buradan Türk devletlerinin başkentlerinin bol ağaçlı , yeşillikler içinde ve suyu bol özellikli olması gerektiğini anlıyoruz.

Daha sonraki yıllarda Osmanlıların bir devlet haline gelmesiyle Bursa ve Rumeli’ndeki fetihlerin yönetilmesi amacıyla Edirne ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olarak tarihteki yerini alan İstanbul’a taşındı. İstiklal Harbi’nin bitmesi ile birlikte 1453 yılında devletin idare merkezi olan İstanbul’daki yönetim merkezi 470 yıl sonra 14 Ekim 1923 tarihinde ise Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olan Ankara’ya taşınmıştı.

Etimolojik olarak pāy (=ayak, taban; temel, dayanak, direk) ve taḥt (=ikâmet yeri, saltanat veya hükümet makamı) sözlerinden oluşarak Farsça pāy-ı taḥt (=saltanat makamı; hükümet merkezi, başkent)  payitahtın Ankara’ya 1453 yılından 470 yıl sonra taşınması sonrasında bir diğer adı da İslam halifesinin karar verdiği yer anlamına gelen '‘makarr-ı Hilâfet-i İslâmiye” olan İstanbul’dan Anadolu’ya taşınmasında devlet yapısındaki değişikliklerin de rol oynadığı bilinir.

Bu karara rağmen Osmanlkı Ordusu’nda görev yapmankta olan General Von der Goltz Paşa başkentin Şam ya da Halep olabileceğine dair görüşlere sahipti. Bu durum Türklerin Balkanlardan sonra Anadolu’dan da tehcir edilmesi anlamına gelmekteydi. Bu düşünce Goltz’un bir milli Türk devleti kurulamayacağı düşüncesinden gelmekteydi.

Bu görüşlere paralel olarak Osmaniye adlı bir şehrin kurulması Ahmet Ferit Tek tarafından öneriliyor, gazeteci Ali Kemal buna karşı çıkarak bir melek-i bilad (kentler perisi) olan İstanbul’dan ayrı bir başkent kurmanın ham hayal olduğunu söylüyor, Rauf Orbay ise Anadolu'yu işgal tezkeresi olan Mondros Mütarekesine rağmen İstanbul’a yabancı asker çıkarması yapılmayacağına inanıyordu.

Hâlbuki İngiliz bakan Lord Curzon, Türklerin İstanbul’dan atılmasını yüzyıllık süren bir tarihsel intikamın cevabı olacağına inanıyordu. Bunu da 3500 askerin İstanbul’a çıkmasıyla gerçekleştirmişken Mustafa Kemal Paşa, 11 Ocak 1920 tarihinde Heyet-i Temsiliye Başkanı olarak İngiliz Yüksek Komiserliğine gönderdiği telgraf ile İstanbul’un Türklerden alınamayacağına dair karşı bir telgraf göndermişti.

Nihayetinde Misak-i Milli kabul edilerek ülkenin başkentinin (İstanbul'un) korunması gerekliliği vurgulanır.

Bunun akabinde 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’daki Osmanlı Meclisi basılır, devlet kurumları ele geçirilir, bakanlar, mebuslar, komutanlar sürülürler.

Artık İstanbul Osmanlı Devleti'nin yönetilmesi için yeterli olmayan bir manzara arz etmekteydi.

Mustafa Kemal Paşa, Mayıs 1919 tarihinde Anadolu’ya geçmeden önce Sultan Vahdettin ile görüşmesi sırasında Padişahın gözlerinin ikide bir İstanbul Boğazı’ndaki işgalci düşman zırhlı gemilerine kaydığını ve konuşmasına o şekilde devam ettiğini gözlemlemişti.

İşte bu sahne Paşa’nın kafasında Anadolu’da yeni bir başkent kurulması fikrini ateşlemişti.

Nihayet Paşa, İstiklal Harbi’nden sonra 16 Ocak 1923 tarihinde gazetecilere verdiği demeçte ‘bir geminin topundan telaşa düşecek bir yerden devlet yönetilemez’ diyerek Anadolu’da yeni bir başkent kurulması fikrine sahip olmuştu.

Nihayet 13 Ekim 1923 tarihinde Ankara yeni Türk Cumhuriyeti’nin başkenti olarak ilan edilerek 1924 anayasasında devletin makarrı [3] Ankara şehridir olarak yazılır.

Bugünkü anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddesi içinde bulunan üçüncü maddesi

‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal Marşı’ dır. Başkenti Ankara'dır.’ şeklindedir.

Türkiye Cumhuriyetinin anayasasında dördüncü madde olarak geçen ‘Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez’ şeklindeki ifade ile Ankara ili Türkiye’nin başkenti olmuştur.

ARKEOTEKNO 

[1] https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1924-anayasasi/

[2] Ankara’nın başkent oluşu , Bilal Şimşir

[3] Makarr kelimesi Osmanlıca karar edilen, durulan yer, karargâh anlamına gelir.

[4] https://www.kayipdunya.com/kayip-dunya/turk-mitolojisi-sozlugu-o-p